
Keder Buseleri
Soyu tükenmiş gibisin. Tırnaklarının arasındaki toprak en bereketli tarlalardan alıntı. Suyun; dünyanın yaratılışından bu yana en duru ve saf halinde.
Kıyamet kopsa sekiz yüz yıllıksın, taş çatlasa bin.
Göz pınarlarında hiç akmamış yaşların kalıntıları var. Dudaklarında kondurulmamış keder buseleri.
Ellerine her baktığımda hiç dokunulmamış gibiler. Tenin
hayatın her safhasında sana güç veren mermer basamakları çağrıştırıyor,
saçlarınsa:
Işık oyunlarının bile senin buklelerine
yapabilecekleri bir şey yok. Asılsam onlarca kattan aşağı; sanki üzerine
bir kelebek konmuş. Tutamlarına ayırsam; bir tanesi bileğim kadar. Bir
zamanlar, üzerinde başaklar salınan o uçsuz
bucaksız tarlada, sarıyla siyah arası bütün renkleri görebilen ben,
şimdi saçlarının rengine bir isim bulamıyorum. Kuzey rüzgârlarında
aldığın her nefesin izi var, bulutların geçtiği yerlerde var olmakla yok
olmak arasındasın. Herhangi bir yerde olabilirsin
ya da herhangi biriyle…
Karlar altında kalan bütün doğa, uyuya
dursun bir daha ki baharı görmek için, sen kardelenler kadar inatla,
herhangi bir şeye aldırmadan diklenirsin.
Başın gökyüzünde, bedenin toprakta!.
Aşk; kızıllığında dualarla yakardığın o gece vakti… Tutuşturulmuş bütün sigaraların havada savrulan dumanında yazılı olan keder. Vazgeçmekten korkup, başkalarına emanet etmekle etmemek arasında bocaladığın bağlılık duygusu. Bir gün alıp koynunda saklamak istediğin, “birileri görür” diye sakındığın ve yine de en kuytu köşelerde adına ümitle beklediğin…
Gölge ettiğinde bahçendeki Akasyan, gövdesine huzurla yasladığın başın ve bedeninde sana eşlik eden bütün hücrelerin…
Aşk; sana masallar anlatır, içindeki çocuğa ninniler söyletir ve büyümemek için bahaneler uydurur her dem!.
Talân Ayşe Kanca
Büyütebileceğimiz aşklar da vardır elbet ama bizler rüya gibi geçen günlerimizin sürmesi için büyütmemeye çalışırız. Halbuki geçirdiğimiz her an onun büyümesine sebeptir farkına varmadan. Aşk yürek işidir, olmayanlar bilemez…