Emzikli Merkezkaç
Geç kaldığım sana
daha çok erken
Biliyorum,
anlamayacaksın sen de
Ben alnından silinip giderken.
–
Sen koşarsın belki
Merkezkaç kuvveti de derler galiba buna
Ben ontolojik kaygılarımla
sürüklenirken sana
Sürüklenmenin kaçınılmazlığına
birlikte de karar verebilirdik aslında.
–
Var mı göğsüne mıhlanmış bir karaağaç senin de?
Her gün aynı saatte uyanmak da
pavyona düşmek sayılır mı?
Sahi nedir biyolojik saat ile arsız otu arasındaki fark?
Onu bunu bırak da;
Sen dediğimde,
senden bahsediyorum sanıyorlar ciddi ciddi..
Oysa ben seni bir türlü
ama bir türlü ayıramıyorum kendimden!
O halde biz demeliydim, değil mi;
Değil.
Çünkü ben,
çoktan ayrıldım kendimden.
Kaçıp gittim senden
Sen bendesin
Ama ben uzaktayım bizden.
Sinsi sinsi seyrediyorum
mahalle çocuklarıyla yaptığın maçı.
Bacak kadar boyuyla küfrediyorlar
Galiba benim yerime de
Belki sana
belki sen dememem gereken size.
Her şey ne kadar yolundaydı oysa söze başlarken.
Anlatamıyorsa susmalıymış insan!
–
Peh, yalan!
–
Çünkü;
peki ya susamıyorsa ?
–
Evet, yazmalı.
Çünkü;
yazmazsa çatlayabilir sanırım bazısı.
Göğe bakmak diyorlar
Şifaymış.
Bundan da şüpheliyim doğrusu.
Zira birçok dilde asuman, erilmiş.
Yanlış anlama bir garezim yok ırkına
Yok ırkına izmihlal korkma!
Sadece anneler daha şifadır babadan.
Bunu da emzikle büyümüş bir çocuk dedi galiba
Ondan küpe etmişim kulağıma.
–
Şimdi istiyorlar ki ya romantik olsun bu şiir ya ideolojik
Kahretsin hayatın nesi İdeolojik nesi romantik
Kahretsin derken yanlış anlama yani
Sinematografik değil,
Gerçekten kahrolabiliriz sanıyorum bazen de
Boğazımda kalıyor Camus da alienation da
Kahr da olamıyorum artık işte.
Beni Jeanette Winterson anlatmıştı galiba Post Modernizmle
Ve biri daha var ama buna hazır değil sevgili okurlar
“Biz hep arada kalmışlarız” derdi işte..
–
Ya biz,
Nerede kaldık sence?