Bilmek vefadır dünya denen tarlada
Ekilen de sensindir biçilen de
Bir umut uğruna
Ellerinde oluşan yaşından büyük çizgiler
Övmeler, sövmeler…
Bilmek bunu gerektirir
Susan insan her şeyi bilmez
Konuşan insan her şeyi bilir
Sırtında oluşan kambur sen bakınca fark edilir
Gözünün yaşlarını görmez kimse
Oysa beyazdır senden düşene kadar
Beyaz’ı bilenler görebilir içindeki renkleri
Bazen sen dahi göremezsin gözünün beyaz yaşını
Elini vicdanına koy derler kolları uzun olanlar
Sevmeye bir türlü alışamamış ve bir yığın laflar
Başını omzuma koy
Güneş bir kez daha onlar için doğacak
Karanfiller yanacak, ciğerlerimize dolacak yangınlar
Alıp başını gidecek buradan dumanlar
Ben yabancı gibi geldim
Çöllerin ortasında açan boz tezenelerin arasından
Yağmur yağmamış doğduğum gün
Unuttum dediğim ne varsa gök bana hatırlattı
Bildim beyazın siyahtan farkını
Kelimeler insan kurban iken koptu kıyamet
Şimdi ne insan var ne kelime ne de suret