Şimdilik görünmeyen güneşin ışığı, dışarıya bakan
küçük penceremizden içeriyi aydınlatmaya başladı.
Ömrümüzden azalan
Başka bir günü de, ardımızda bırakmanın sevincini,
Kalkarak kutluyoruz.
Ve içimizde her gün biraz daha yeşeren gülün dikenini,
Kalbimizi deşmeden önce
Keskin sesini,
Duymamak için
Anlamsız veya anlamlı şarkılarını ,
Anlamasın diye kulağımız gerçekleri,
Hiç durmadan konuşarak,
Tıkıyoruz.
Her şeyden haberi olan vicdanımızı,
Elimizi,
pas tutmuş elimizi,
Üzerine koymamak için vicdana,
İçtikçe daha da kederlendiğimiz
Sarı tütünün rengini,
şiir yazdığımız kağıtlara
durmadan sarıyoruz.
Kahverengi gözlerimiz,
Anlamaması için gerçeği,
Daha da yaşlanmış yüzümüzü aynada görmemek için,
Dünyaya veya yıldızlara,
Bizden tonlarca kilometre uzakta olan güneşe,
Ve bir gün yanıp bir gün sönen asil ve yalnız aya,
Bakmamak için
Hayallerimizi sardığımız göz kapaklarını,
Açmamak üzere gerçeğe,
Gözümüzün önüne bir perde gibi kapatıyoruz.
Konuşmasın diye gerçeği ağzımız,
Saymasın diye gövdesinden kesilen ağacın yaşını gösteren halkalarını,
Sormasın diye cevabından korktuğumuz soruları,
Ve söylemesin diye bize;
kulağımızı tıkadığımızı,
Gözümüzü yumduğumuzu,
Elimizi vicdanımıza koymaya korktuğumuzu,
hiç utanmadan
öpüşmeyi unutan dudaklarımızı,
açmamak üzere gerçeklere
birbirinin üstüne gelecek şekilde
kapatıyoruz.
Eyyüp PİRAN