
AYDAN YILDIZ GÜNEŞ’İN ”YÜREKTEN DÜŞEN DAMLALAR” ŞİİR KİTABI
Cesur Gültekin
Aydan Yıldız Güneş’‘in ”Yürekten Düşen Damlalar” isimli şiir kitabı…Arsine Yayıncılık…İstanbul’da basılmış…126 sayfa…
Daha önce bildiğiniz gibi, Aydan Yıldız Güneş’in ”TUTUNMAK” ismini taşıyan hikâye kitabını tanıtmıştım. Yazarımızın şiir kitabını da tanıtmaya karar verdim…
Kitabın ilk şiiri yalnızlık aynı zamanda şairin en çok beğendiğim şiirlerinden birisi oldu.
Her gecem yalnızlığın kollarına baygın düşerken
Bir kuşun ötüşünde ayaklanıyorum birden
Bakıyorum ki yine hayattayım yine bitmemiş çilem.
Küçücük bir kuşun feryadındaymış bu can bu beden (Yalnızlık s.9)
Şairimiz, yaşamın acılarını dizelerine kelimelerle nakşederken, yürekten düşen damlaların yapay olmadığını duyumsatmakta gecikmiyor. Bu şairin gizli bir derdi var gibi.
Ben bu dünyaya fazlayım
Bu dünya beni hiç sevmedi
Ve burada yerim hiç olmadı (Yalnızlık s.9)
Müthiş bir ruh burkuntusu içindeki girdap, bizi de içine alıyor birden. Gülmek nedir unutmuş nadir insanlar vardır ya hani. Gülmeye çalıştıklarında bile aslında ağladıklarını farkedersiniz. Sonra, siz de onların yanına çömelir ağlarsınız ya. İşte öyle bir şey…
Mıh gibi çakılırsın yerine
Sonra bir çocuk koşar gelir
Bazen hasretle sarılır gözleri pırıl pırıl bakarken
Gökyüzünü unutursun hemen (Yalnızlık s. 9)
Bir ân için ölmeyi unutursun, gökyüzüne mistik bir şeyler daha söylemek ister gibisin. Sürekli yarım kalan bir şeyler var gibidir. Yaşamın bu eksikliğini tamamlayacak olan sevgi bulmacanın boş kalan harfleri için bulunmayı, keşfedilmeyi bekler…
Ruhun yeryüzünün çiçeklerinde bulur kendini
Ve rengarenk kelebek olursun birden (yalnızlık s.9)
Şairimiz yaşamdan çok derin bir darbe almıştır. Onarılacak bir yara gibi durmayan korkunç bir acı vardır…Taklalar atmış bir aracın kaportası gibi ezilmiş bir ruh, derdini ancak bu şekilde anlatabilirdi. Başka bir seçenek ve çare kalmamış gibidir. Bazen en kolay şey, en zor olandır. Kapı açık gibi görünse bile, kaderin gizli eliyle kapalıdır. BELKİ DE İNSANI ŞAİR YAPAN ŞEY BUDUR…
Şair, alışkın olduğumuz günümüz çağdaş şiirinin post-modern tarzı sembolik anlatımları yerine, dizelerinde daha çok, ”Tutunmak” kitabında olduğu gibi ”dobra” ve anlaşılması daha kolay bir üslup kullanmıştır. Ancak, bunun; aslında kuralların farkında olan şairane bir yöntem olduğunu anlıyoruz, çünkü, şair daha net anlaşılır olma derdindedir. Doktor ile hasta ilişkisinde iki yol vardır. Doktor, nabız atışlarını dinlemeye başlarken, bazen hasta dayanamaz ve sorunun ne olduğunu açıkça anlatmaya başlar, böylece doktorun işini kolaylaştırır….
Bırak biraz da olduğun yerler yansın sensizliğe
O yabancı gibi bakışların ruhumu delip geçti sen giderken (Kim, s.10)
İnsanların ruhsal ve fiziksel olmak üzere değişken bir yapıya sahip olduklarını ve ALLAH dışındaki varlıkların bu yüzden kişiyi yarı yolda bırakabileceğini en iyi anlatan şey vefâsızlığın kendisidir. İnsanı şoke eden vefâsızlık, nânkörlük, çoğu zaman ne anı dinler ne de ana. Çünkü, insan bu şekilde sürprizler yapabilecek şekilde değişken özelliklerle yaratılmıştır…
İnanılmaz acılar tehlikeli bir şelâleye doğru gider gibi olduğunda yapılabilecek son bir şey vardır. Kendini yaşamın akışına bırakmak.
Şiddetli yağmura dönüp taşı toprağı sürüklüyorum
Bazen yangın yerinde alevlere karışıyorum
Ateşlerle boğuşan bir fidan oluyorum, bir kuş oluyorum
Ve börtü böcek oluyorum
Yangına su taşıyan karınca oluyorum
Sonra kül oluyorum (Ben değilim s.11)
Şairimiz, vatan, millet ve insan sevgisini dile getiren şiirleriyle devam eder. Bazen, mistik bir atmosfere bürünür. Bazen hiç beklenmeyen sürprizler yapabilir dizeleriyle.
Bir köpek feryadı çınlıyor kulaklarımda
Yapayalnız biçare prangalar boynunda
Yediği var önünde yemediği ardında
Bağırıyor köpekçik, seviliyor aslında
Bekle biraz suçsuz mahkum az kaldı akşama
Sahibin gelince salacak seni ummana
Kedi miyavlıyor aç perişan sokaklarda
Biraz yiyecek ver hırsız etme sağda solda (Esaret s. 88)
Çok anlamlı sembol dolu dizeler…Çaresizliğin son duraklarını gösteren bir harita görüyoruz sanki dizelerde…Sevgiye susamışlığın doruklarında beliren âşk, hasret içinde adeta bir müziğe dönüştüğünü duyumsarken, belki de son bir şarkı beklenecektir uzaklardan…
Hiç acımadan yakarım ben yıldızı
Bencilim ben düşünmem senin sevdanı (Hırsızın nasihatı s.89)
Acılar aslında şairin dolu dizgin giden vazgeçilmez bir atı gibidir, duyguları şahlandıran, bazen de ayrılığa ağlatan…
Binlerce çaresizlik yüreğimi yakarken
Kanıyor gözbebeğim öylesine derinden (Kanıyor göz bebeğim s.104)
Şairin ağlaması gerçek olduğunda, yüreğini ortaya koymuş böylesine acıların, gözyaşlarına bir mendil daha isteyeceği kaçınılmazdır.
Bazen paylaşınca azalır acılar dersen
Kabus gibi yenisi kovalar seni hemen ( Kanıyor göz bebeğim s. 104)
Şair, Aydan Yıldız Güneş, mozayik duyguların coşkusuyla farklı türden acıları, sevinçleri, hasretleri yüreğinden düşen damlalara dönüştürmüştür…Duygular, yürekten düşen damlalar gibi abartısız, saf ve âşkla doludur. Sanki bir yolcunun ayak izlerine hasret kalmış ıssız bir yolda gidiyoruz. Bazen yalnız bir güvercin havalanır kenardan, bazen bir köpeğin havlaması duyulur yakından…
Bir yanıt bırakın