RÜYA VE TAŞ /
gereksizlik duygusu (uzun upuzun yılların kısa özeti)
olsan ne! olmasan ne!
–
kapıyı üstünden kilitlediler işte, içerde olduğunu
fazlalığı yüzüne vurulan kelepçeli bakışıyla
pencere önünde oturan yaşlı teyzeden başka
kim bilebilir
–
eğreti oturuşunda düşkünlüğünün ince ayrıntısı
‘götürün beni’ der gibi uzaklara içleniyor
önüne koyulan birkaç lokmayı yerken küçülüyor
küçüldükçe açılan yere
sevinç çığlığı atan hayırsıza ne demeli?
–
kısacık bir noktada kaldırımın üstündeki yaprakta
kesişti çaresizliğimiz, rüzgâr uçurdu siyah halkayı
ölüm davetiyesini alan küçük çocuklar gibi
sevindiler pencere önündeki görünmezler
–
karganın yavrusu da düştü yere
ölüsünün üstünde tam otuz üç gün
uçtu annesi, korkunç çığlıkları
yetmedi yavrusunu uyandırmaya
–
peki sen peki sen burcu
öldüğünde tabutunun etrafında dönecek,
yokluğunla acı çekecek birileri var mı?
sen yaşadın mı sahi bunca zaman
nerdeydin?
–
masanın başında toplanan üç beş kişi
konuşman için sana baktıklarında
ağzını her açtığında
suluboya gibi dağılıyor sesin
boş duvarların kıvrımında
–
ellerini yüzüne götürdüğünde
gecenin boynuna dolaşık,
kocaman bir yılan
usulca öpüyor
bataklıkta uyuttuğu nilüferi
–
‘rüya ve taş’ dökülüyor
gelenlerin ardından
git-me-yin der gibi
el sallıyorsun tam üç kere
–
kimse bakmıyor!
Burcu Yalkın